"Kayıp" kavramının insan yaşamındaki yeri ve önemi
- Sultan Aydın
- 28 Eki 2023
- 3 dakikada okunur
İnsan doğası gereği çevresindeki insanlara ya da nesnelere anlam yükleyip bağlılık oluşturmaktadır. Bu bağlılık yüklediğimiz nesne veya insana bazen kendi seçimlerimizle bazen yaşamın doğal döngüsü nedeniyle veda etmek zorunda kalarak “kayıp” kavramını deneyimleriz. Kayıp denilince insanların aklına ilk olarak ölüm geliyor olsa da “kayıp” kavramı çok yönlüdür. İş değişimi, mezuniyet, boşanma, iflas, hastalık, anlam yüklediğimiz nesnenin kaybı ve bir yakının ölmesi gibi farklı şekillerde olabilmektedir. Yaşanılan kayıplar çoğu zaman hayatımızı ve bizi etkilemektedir fakat ölüm, geri dönüşün olmaması nedeniyle en çok etkileyen somut kayıp türüdür. Kayıp karşısında insanların vermiş olduğu duygusal (üzüntü, şaşkınlık vb.), bilişsel (inanmamak, inkâr vb.), davranışsal (ağlama, uyku sorunları vb.) ve fiziksel tepkiler (çabuk yorulma, nefes alamama vb.) yas süreci olarak tanımlanmaktadır. Yas süreci, kayıp karşısında oluşan çok doğal ve normal bir tepkidir. Kayıplara karşı verilen tepkiler; kaybı yaşayan kişiye, kaybedilen kişiye, sosyal desteğe vb. birçok etkene göre değiştiği için her birey yas sürecini farklı şekilde deneyimlemektedir. Bazı insanlar yas sürecini duygularını dışa vurup açık bir şekilde gösterirken bazıları içinde yaşamayı tercih edip sessiz kalabilir. Yas süreci ne kadar zorlu ve hayat işlevlerinde sorun yaratıyor olsa da kişinin yas sürecini tamamlaması ve yasını tutması, hayatını normal düzenine göre devam ettirebilmesi için gereklidir. Yas süreci sağlıklı bir şekilde tamamlanırsa kişinin olgunlaşıp güçlenmesine ve ruhsal büyüme gerçekleştirmesine olanak sağlamaktadır. Bunu sağlayabilmek, kişinin süreci değişim ve büyüme olarak tersine çevirebilme becerisine bağlıdır. Yas süreci uzadığında, duygularda yoğunluk arttığında ve kişi normal hayat işlevlerine dönemediğinde süreç normallikten çıkıp karmaşık yasa dönüşebilmektedir. Yas süreci kişiden kişiye farklılık gösteriyor olsa da genel süreç şu şekildedir; şok, inanmama ve inkâr, kaybedilen kişinin geri dönmesini beklemek, gerçekle yüzleştikten sonra yaşanan çaresizlik ve kabullenme. Bu evreler sıralama açısından kişiden kişiye değişim göstermekle birlikte bazı aşamalar hiç yaşanmayabilir.
Kronik hastalık, normal hayat işlevlerine engel olan ve ruhsal açıdan denge bozabilen bir durumdur. Kişi böyle bir hastalığa sahip olduğunu öğrendiği andan itibaren hayatında hem ruhsal hem fiziksel açıdan değişiklikler mevcut olduğu için bu durum yas sürecine girmesine neden olmaktadır. Yaşamındaki bu değişiklikler nedeniyle hastalıktan önce kullandığı başa çıkma mekanizmaları çözüm konusunda yetersiz olacağından yeni başa çıkma yolları bulacaktır. Bahsedilen başa çıkma mekanizmaları; bilgi edinme, doğrudan eyleme girme, eylemin ketlenmesi ve intrapsişik çabalardır. Bilgi edinme, kişinin kendi hastalığı ile ilgili bilgi arayışında olmasıdır ve bu arayış hem söz konusu olan hastalık için yardımcı olurken hem de kişinin benlik değeri, kendini tanıma ve yorumlama konusunda yardımcı bir rol oynamaktadır. Doğrudan eyleme girme de kişi; “tedavi yöntemleri nelerdir, tedavi için hangi hastaneyi seçmeliyim ve hangi doktor bu alanda daha iyidir” gibi sorulara cevap bulmaya çalışır. Bu çaba, hastalıktan kaynaklı oluşan stres, merak ve kaygının en aza inmesine ve kişinin durumu kontrol altına aldığı hissini yaratıp süreci daha iyi yönetebilmesine yardımcı olmaktadır. Bu kontrolün sağlanamaması ya da kaybedilmesi sonucu kişi iyileşeceğine dair inancını yitirip çaresizlik hissine kapılmaktadır. Eylemin ketlenmesi, daha önce bahsedilen başa çıkma yollarından farklı olarak sürece ciddi zarar verebilecek bir durumdur çünkü kişi tedaviye yönelik yapılması gerekenleri reddetmektedir. İntrapsişik çabalar 5 aşama ile gerçekleşmektedir; inkâr, kızgınlık, pazarlık, depresyon ve kabul etme. İnkâr, kişinin ciddi bir hastalığa yakalandığını öğrendikten sonraki şaşkınlığı ile bu durumu kabul etmeyip hasta olabileceği ihtimaline inanmamasıdır. Kızgınlık, kişinin ciddiyeti yavaş yavaş benimsemeye başladığı ve “neden ben?” diye sorgulayarak bunun haksızlık olduğunu düşünmesidir. Pazarlık aşamasında, kişi artık hastalığını biraz da olsa kabullenip ne kadar yaşayacağını düşünmeksizin bu süreyi arttırmak için pazarlığa gidip tedaviyi kabul eder. Depresyon, hastalık ilerlediğinde ve belirtiler tam anlamıyla görülmeye başlandığında kişinin karamsarlık düşüncesine kapılıp artık işlerin kendi kontrolü altında olmadığını ve bunun engellenemeyeceğini düşünmesidir. Son aşama olan kabul etmede kişi artık ölümünün yaklaştığını düşünüp yatışma sürecine girmiştir. Bu aşamaya ulaşmanın çok önemli bir başarı olduğunun da üstünde durulmaktadır. Bahsedilen aşamalar kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte bazı aşamalar hiç yaşanmayabilir.
Kayıp kavramı hayatımızın her alanındadır. Yas, kayıp yaşayan bireyin yaşamının her alanını ilgilendiren zor bir süreçtir. Her insan yas sürecini farklı şekilde yaşayıp kendine özgü baş etme yolları kullanmaktadır. Kişinin, kaybı ve bununla ilgili duyguları kabullenmesi, başa çıkabilmeyi ve bu duygularla yaşamayı öğrenmesi ruhsal büyüme gerçekleştirmesini ve normal hayat işlevselliğine dönebilmesini sağlayacaktır.